Yeni Demokrasi: Sendikal Despotizm

Yıldırım Demirci yazdı

Reklam
Reklam

Eski Türkiye’de siyaseti ve kamu bürokrasisini dizayn etmek için parmak sallayan ve balans ayarı yapan askerlerin yerini, yeni Türkiye’de sendikacıların aldığı görülüyor.

Sendikacılık adına söyleyecek sözleri olmayanların Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle görevlendirilen bakanlara, kaymakamlara ve il müdürlerine parmak sallamaları, sendikacıların eski Türkiye’de alışık olduğumuz askerlere özendikleri görüntüsünü vermektedir. 

Memurların sorunlarına odaklanması gereken sendikacıların, üzerlerine vazife olmayan kamu otoritesine ayar veren bazı paylaşımlarına zaman zaman sosyal medyada rastlamaktayız. 

Kulp Kaymakamı hakkında Genel Başkan Ali Yalçın; “Bu nasıl bir çiğliktir. Bu nasıl bir hamlıktır. Böyle mülki amir mi olur Allah aşkına!” Genel Başkan Yardımcısı Muammer Karaman; “Sıcak oda ve rahat koltuklarından Memur-Sen camiasına ve liderlerine laf saydıran güdükler ve hödükler…” Diyanet-Sen Genel Başkanı Ali Yıldız; “Kaymakam mısın? Kabadayı mı?” Tosya Kaymakamı hakkında Memur-Sen Kastamonu İl Başkanı İrfan Bakır; “Tosya Kaymakamı çek elini müftülükten.” 

Eski Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk hakkında Genel Sekreter Talat Yavuz; “Yakışıyor adama, ne yaparsın!” EBS İstanbul 6 No’lu Şube Başkanı İdris Şekerci; “Hadi bînamazsın, anladık” EBS Ankara 2 No’lu Şube Başkanı Levent Köse; “Artık bu işi beceremiyorsunuz çalışma barışını bozdunuz bırakın artık.” Eski Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Mahmut Özer hakkında EBS Afyon 1 No’lu Şube Başkanı Mustafa Arslan; “Altının kıymetini sarraf bilir hurdacı değil…” 

EBS Sivas 1 No’lu Şube Başkanı Halil İbrahim Temiz 13.11.2023 tarihinde okul müdürleriyle yaptığı toplantıda; İl Milli Eğitim Müdürü Necati Yener'in kendi taleplerini yerine getirmediği için Ankara’ya gittiklerini, bütün vekillerle bu meseleyi ayrıntılı bir şekilde görüştüklerini, konuyu Eğitim Bir Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’a ve MEB bürokratlarına da ilettiklerini ifade ederek, Sivas Millet Vekillerinin telefonlarını okul müdürlerine vererek İl müdürünü şikâyet etmelerini istedi.

Sendikacılara boylarından büyük bu sözleri söyleten güç, güya 1 milyon üyenin temsilcisi olmaktan geliyor. Gerçekte 1 milyon üye, bu yöneticileri destekliyor mu? Bu sorunun cevabını öğrenmek için seçim sürecine bakmak lazım. Seçimler, seçim mevzuatının ruhu ve lafzından uzak dayatmacı ve tahakkümcü bir ortamda gerçekleştirildi. Sendika yöneticileri, kendilerini destekleyeceklerini düşündükleri çoğunluğu okul müdüründen oluşan üyeleri arayarak delege adayı yaptılar. Diğer taraftan kendi iradeleriyle delege adayı olmak isteyen üyelere ise şube binalarında mobbing yaparak seçimlerin tatlı bir rekabet ortamında geçmesini engellediler. Seçimlerde sandık koymak marifet değildir. Saddam da, Esad da, Şi Jinping de sandık koyuyordu. Önemli olan üyenin özgür iradesinin sandığa tam olarak yansıtılabileceği serbest, eşit, özgür ve şeffaf bir seçim ortamı oluşturmaktır. 

Seçim sürecindeki üyelerin üzerindeki baskılara rağmen Ali Yalçın’ın, 10 kişiden oluşan Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri arasında sondan ikinci oya tekabül eden ve delegelerin yarısına yakınının oyunu alamayarak, aldığı 267 oy ile seçilmiştir. Ali Yalçın’ın 267 oy ile 1 milyon üyenin temsilcisi olması büyük bir çelişkidir. Bu çelişkinin ortadan kaldırılması, sendika genel başkanları tüm üyelerin oyları ile seçilebileceği yeni bir yasal düzenleme ile mümkün olacaktır.

Kamu çalışanlarının hak ve menfaatlerinin korunması ve iyileştirilmesi alanı olan sendika, asla zenginleşme aparatı olmadığını belirterek ısrarla savunduğumuz bir hipotezimiz var; “Sendika yöneticileri, sendikanın örgütsel gücünü kendi çıkar, menfaat ve ikballeri için kullanmaktadır.” İlk başlarda bu hipotezde ne demek istenildiği net anlaşılamıyordu. Ne zaman ki, sendika üst yöneticilerinin Kuşadası’nın zirvesinde bulunan TOKİ arazisinde lüks villaları yükselmeye başladı, işte o zaman bu hipotezimiz müşahhas hale geldi. 

Sendika yöneticilerinin, sendikanın örgütsel gücünü kendi çıkarlarına kullanma dereceleri, Sendikadaki yetkileri oranında değişmektedir. Sendika tepe yöneticileri, zirvedeki arazilere deniz manzaralı lüks villa yaparken, taşra yöneticilerden bazıları ise kendi çaplarında sendikanın örgütsel gücünü kişisel çıkarları için kullanmaktadır. 

Sivas’ta yayın yapan bir haber ajansına göre EBS Sivas 1 No’lu Şube Başkanı Halil İbrahim Temiz’in;  Oğlunun Cumhuriyet Üniversitesine kendisinden daha yüksek puanlı aday olmasına rağmen öğretim görevlisi olarak aldırdığı, Sivas öğretmenevinde aşçılık yaparak üç yetimini geçindiren mevcut çalışanı işten çıkarttırarak kız kardeşini işe aldırdığı ve erkek kardeşini de Hafik ilçesinden Sivas merkezdeki bir okula görevlendirme yaptırdığı, şube başkanlığı makamını kendi kişisel çıkarı için kullandığının göstergesidir. Yönetim yaklaşımı bu minvalde olunca Sivas’ta Eğitim-Bir-Sen’in 17 yıl aradan sonra yetkiyi kaybetmesinin nedenini anlamak pek de zor olmasa gerek.

Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen kuruluş değerleri ve ilkesel sendikacılığı ile Türkiye’de sendikacılık anlayışında farklı bir boyut kazandırmıştır. Sendikada şöyle bir genel teamül vardır; “Yanlış yapan sendikanın üyesi olsa dahi O kişiye destek olunmayacaktır. Kadın ve para konuları kırmızı çizgimizdir.” Maalesef sendikamızın ilke ve değerlerine bugünkü yöneticilerin azami riayet etmedikleri görülmektedir. Bu durumu açıklayacak o kadar çok vaka var ki şimdilik bir örnekle yetinelim.  

Resmi belgede sahtecilik ve parasal konular başta olmak üzere Sivas Suşehri Öğretmenevi eski müdürü hakkındaki daha birçok iddiaları soruşturmak üzere Bakanlık Müfettişlerinin soruşturma yaptığı esnada Eğitim-Bir-Sen Sivas 1 No’lu Şube Başkanı, soruşturmada adı geçen öğretmenevi müdürünü yanına alarak Ankara’ya gitti. Başta Milli Eğitim Bakanımız Sayın Prof. Dr. Yusuf Tekin olmak üzere Bakanlığımızın bazı Genel Müdürleriyle yaptığı ziyaretleri şahsi sosyal medya hesabından 29.12.2023 tarihinde paylaşan şube başkanı, kime ve ne mesaj vermek istedi?

Genel Başkan Ali Yalçın hemen hemen bütün toplantılarda dilinden düşürmediği; “Diğerleri gibi değil, değerleri gibi olmak.” sözü, Ziya Paşa’nın dediği gibi; “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” Ali Yalçın’ın kulağa hoş gelen ve yüreklere dokunan coşkulu ve heyecanlı konuşmalarının sadece laftan ibaret olduğu ve alanda karşılığının olmadığı artık üyeler tarafından görüldü. Sendika yöneticileri, uygulamalarıyla kuruluş değerlerinden ve sendikanın ilkelerinden ne kadar da uzaklaştıkları anlaşılmıştır. Sendikada, bugün ilke ve değerlerinin yerini çıkar ve menfaat almıştır.

                                                                                                         Yıldırım DEMİRCİ

 

https://www.facebook.com/story.php?story_fbid=10228782986113274&id=1646544991&mibextid=WC7FNe&rdid=I1x7zFQKb2PPN5kk