Türk tarihine bakıldığı zaman İslamiyet’’i kabulünden önce kadın ve erkeğin bir bütünü tamamlayan parçalar olduğu, her türlü kararların ortaklaşa verildiği bir dönem yaşanmıştır. Öyle ki, o dönemlerde hakanların başka devletlerinin elcilerini kabullerinde ve karar vermelerinde hatunları hep yanında olmuştur. Türk için hatun, yolda yoldaşı, tarlada, bağda ve bahçede birlikte çalıştığı yakını, çocuğunun anası ve evinin kadınıdır.
İslamiyet’te ise rehberimiz ve Allah’ın kelamı Kuran’ı Kerim’in Hucurat suresinde “Ey insanlar biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık” buyrulmaktadır. Demek ki, kadınlar bir toplumun yarısıdır. Bu nedenle kadınlarını ihmal eden toplumlar ilerleyemez. Eğer kadın yok sayılacak olursa bir vücudun uzuvlarından bir kısmı yok sayılmış olur ki, o vücuda sağlıklı vücut denemez.
Geçmişte bir kısım hurafelerin arkasına sığınan erkekler, İslami değerleri de kullanarak Türk kadınını ithal çarşafa bürüyerek ev hapsine tutmuştur. Bu yanlış davranış şekli ülkemizi sanatta, edebiyatta hülasa ilmin her alanında geri bırakmıştır. Kadın sadece doğuran, çocuk bakan ve ev işlerinde çalışan bir robot mütalaa edilmiştir.
Bu davranış şekli sadece bize mahsuz olmayıp, bugün çağdaşlıklarıyla övünen ve medeniyetin beşiği olduğunu söyleyen milletlerde de böyledir. Onlar ki bizim kadar dahi olamamış, kadın haklarını bizden yıllarca sonra iade ederek bizi kendilerine rol model seçmişlerdir. İslam devletiyiz diyen yobazların yönetiminde ki ülkeler de ise halen köhne zihniyetler devam ettirilerek kadınların birçok haklarını gasp etmeye devam edilmektedir.
Tüm bu yanlışlıkları ve çirkinlikleri baştan beri bilen Türkiye’mizin kurucusu ve her alanda önderlik etmiş, ileriyi gören, büyük insan Mustafa Kemal Atatürk, nasıl ki ülkenin aslı unsuru olan Türklüğü öne çıkarmışsa, kadınlarımızı da cendereden kurtararak kişiliklerini kazanmalarına vesile olmuştur. O günün onca zorluklarının ancak kadın erkek birlikteliği ile aşılacağını anlayarak kadına toplumda ki hak ettiği yeri kazandırmıştır.
Atam şunu çok iyi biliyordu ki, savaşta cephede çarpışan, kağnısıyla cephane taşıyan, beyinin yokluğunda ekip biçerek ürettikleri ile evini geçindirirken askerine nevale hazırlayan kadın, dört duvar arasına hapsedilemezdi. Nitekim ettirmedi de.
Kadınlarımızın her alanda erkekler gibi olması adına, ülke kalkınmasına hizmet etmeleri için 1930’larda, genç Türkiye Cumhuriyetinde kadınların siyasi haklarını kazanması için gerekli olan yasaların çıkarılması gerektiğini ifade etmeye başlar. Bu olay kadınlarımızın siyasi haklarını elde etmesi, toplumsal hayatta gerçekleşen Atatürk Devrimlerinin en önemlilerinden birisi olmuştur.
1930’lu yıllardan başlayarak çıkarılan birçok yasa ile kadınlara önce belediye seçimlerine katılma, sonra köyde muhtar olma ve ihtiyar heyeti meclisine seçilme hakkı tanınmıştır. Kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakları ise 5 Aralık 1934’de Anayasa ve seçim kanunlarında yapılan değişikliklerle tanındı.
Kadınlarımıza seçme ve seçilme haklarının tanınmasının üzerinden 80 yıl geçtiği günümüze gelindiğinde, halen bir arpa boyu yol alınamadığını görürüz. Atamızın ölümüyle birlikte o kara zihniyet ve erkek egemenliği anlayışı kadın haklarını engellemelerine devam etmiştir. Bugün ise daha vahim bir şekilde bu yanlış anlayış sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Kadınlarımızın seçme hakları olmasına rağmen pek çoğu erkekler tarafından baskı altında bu haklarını kullanabilmektedir. Seçilme hakkı ise TBMM, belediyeler, muhtar ve ihtiyar heyeti meclislerindeki sayılarından hakların ne kadar kullanıldığı net bir şekilde anlaşılmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının yönetimlerinde ise yok denecek kadar azdırlar. Tüm bunların nedeni ise erkeklerin egemenliklerini sürdürme adına oluşturdukları baskılardır.
Kadınlar erkeklerin çoğunluğu tarafından bir cinsel meta olarak görülmektedir. Bu nedenledir ki her dört kadından biri fiziksel, ekonomik, ruhsal, sosyal ve cinsel mağduru edilmektedir. Resmi kayıtlara bakıldığında kadın cinayetleri sayısı son yedi yılda %1400 artmıştır. Günde en az beş kadın öldürülmektedir.
Ayrıca görevi toplumu bilgilendirme olan yazılı ve görsel medyamıza bakıldığında kadın pazarlamalarının yapıldığı, çıplak kadın resimleri ve kötü örneklerin bir marifet gibi sunuluşu, kadına verilen değerin bir ifadesidir. Terör örgütlerinin görüşleri ne olursa olsun kadınları zorla veya kandırarak kaçırıp dağlarda yoz ilişkiye zorladıkları da bilinmektedir.
İşte unutturulmaya çalışılan Atatürk’ün uzağı görüşü, sonrakilerin burnunun ucunu göremeyişi veya çıkarının peşinde koşuşu.