Her zaman olduğu gibi, bu defada hamasi nutuklarla geleceğimiz diye çocuklarımızla ilgili hamaset nutukları havalarda uçuşmaya devam edecektir. Diğer taraftan da o kendini korumaktan aciz yavrulara tacize, zehirlemeye, pis ve ağır işlerde çalıştırarak hayatlarını cehenneme çevirmeye devam edilecektir. Her 20 Kasım geldiğinde ise çocuk hakları diye kendimizi parçalayacağız. Amma da riyakârız değil mi?
Hiçbir işlevi olmayan, sadece insanların kendi kendilerini tatmin etmek için kurmuş olduğu Birleşmiş Milletlerin oluşturduğu Çocuk Hakları Sözleşmesine göre 18 yaşın altındaki tüm bireyler çocuk sayılmıştır. Konuyla ilgili tarihin derinliklerine inildiğinde 16. Yüzyılda çocuk, sadece bedensel yetersizliği ve güçsüzlüğüyle yetişkinlerden ayrılırdı.
17. yüzyıla gelindiğinde ise, bu görüşler alt üst edilmiş. Sanayi Devrimi’yle birlikte çalışma hayatında çocuklarında görülmesi, çocuklara olan yaklaşımları da değiştirmiştir. Ancak modern anlamda çocuk haklarının telaffuzu 1894 yılında ortaya çıkar. Bu çalışmalar 1912 yılına kadar devam eder.
Birinci dünya savaşının patlak vermesiyle birlikte bu çalışmalarda aksar. Savaş çocuklar üzerinde öylesine acı izler bırakır ki, bu izleri azda olsa silme adına 1920 yılında Cenevre’de “Uluslararası Çocuklara Yardım Birliği” kurulur. 1923 yılına gelindiğinde ise çocukların, yaşama, gelişme, beslenme, yardım görme, istismardan korunma haklarını güvence altına alan Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi yayınlanır. Altı maddeden oluşan bu bildirge genç Cumhuriyetin kurucusu Atatürk tarafından da imzalanarak garanti altına alınır.
Çocukların temel haklarını güvence altına alma çalışmaları bundan sonra da çeşitli aşamalarda ele alınmaya devam eder. 1936-1938 yapılan kongrelerde çocukların korunması, tıbbı yardım alması, çalışma yaşı gibi konularda faaliyet yürütülür. 1959 yılına gelindiğinde ise Birleşmiş Milletlerce kabul edilen ve “İnsanlığın çocuklara her şeyin en iyisini vermekle yükümlü olduğunu” duyuran Çocuk Hakları Bildirgesi bu konuda atılmış ileri adımlardan biridir.
Ancak çocuk hakları konusunda en önemli ve tüm dünyada etki yaratan adım, 1980’li yılların sonu 1990’lı yılların başında atılır. 30 Eylül 1990 tarihinde BM Genel Merkezinde Çocuklar için Dünya Zirvesi toplanır. Zirvede “Çocukların Yaşatılmaları, Korunmaları ve Geliştirmelerine İlişkin Dünya Bildirgesi” ile Birleşmiş Milletler Örgütü Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi temel alan bir küresel hareket başlatılır.
Bu dönemde ortaya çıkan ve en kapsamlı insan hakları sözleşmesi olarak tanımlanan 54 maddelik Çocuk Hakları Sözleşmesine göre: “Her çocuk temel yaşam hakkına sahiptir. Devlet, çocuğun yaşamını ve gelişimini güvence altına almakla yükümlüdür.” Hükmüne yer verilir.
Yapılan işlemler ve düşünceler mükemmel. Acaba uygulamalar nasıldır diye bakıldığında ise hiçte yazılan ve söylenen gibi olmadığıdır. UNESCO’nun 2008 yılı verilerine göre 6 milyar 640 milyon insan yaşamaktadır. Bu nüfusun 2 milyar 850 milyonunu çocuklar oluşturmaktadır. Bu çocukların %76’sı ilkokula, %46 ortaokula gidebilirken, 70 milyonu hiç okuma yazma bilmemektedir.
Yine bu çocuklardan 1 milyar 100 milyonu sağlıklı beslenemiyor. 760 milyonu güvenlik ve konuttan yoksun yaşarken, 920 milyonu temiz su içemiyor. 8 milyonu ağır işlerde, 55 milyonu tarım kesiminde, 55 milyonu dericilikte, 6 milyonu tekstilde ve 4 milyonu küçük işletmelerde çalışıyor. 4 milyon çocuk sokakta yaşarken, 4 çocuktan biri yoksul. Aç çocuk sayısı 40 milyon olup, açlıktan ölen sayısı 30 bindir. Ayrıca tacize uğrayan, mahkûm olan ve bağımlı çocuk sayı bilinememektedir.
İşte bir anlam ifade etmeyen Birleşmiş Milletler, işte 20 Kasımlarda atılan hamaset nutuklarının sonucu ve insanlarımızın ne denli ikiyüzlü ve riyakâr oluşu bu verilerle daha net görülmektedir. O zaman hiç kimse benim çocuğum geleceğim deme yerine, ben çocuğum ve çocuklar için neler yaptım diyebilmelidir. Diyemiyorsa günü kurtarma adına çirkinlikleri kapatmak için hamaset nutukları da atmamalıdır.