Altunköprü, Irak devletinin sınırları içerisinde kalmış Türkmen ata yurdu olan bir kasabadır. Bu güzel yurt parçası Kerkük'e 44, Erbil'e 50 kilometre mesafede olup, bu hoyratların yükseldiği yere Aşağı Zap ve Küçük Zap suları ayrı bir çanlılık katmaktadır. Adından da anlaşılacağı gibi, Altunköprü bir köprüler diyarıdır.
Bağdat'ın fethi için 1638 yılında 4. Murat komutanlarından birini Kerkük'e gönderir. Komutan buradaki eski köprünün yanına yeni bir köprü daha yapmaya kalkar. Padişah ise bunun bir zaman kaybı olarak görerek, tıpkı Fatih Sultan Mehmet'in atını denize sürmesi gibi atını oradaki suya sürer. Bu durum orada yaşayan Türkleri öylesine etkiler ki, Türkmenler arasında halen bir hoyrat olarak söylenir.
"Su seni
Su göğertmiş, süseni
Geçme namert köprüsünden
Koy aparsın su seni
Yatma Tilki yatağında
Koy yesin aslan, seni"
Altunköprü'de Kerkük, Musul, Süleymaniye, Telafer, Erbil ve çevresinde olduğu gibi kültürüyle, folkloruyla bin yıllık bir Türk yurdudur. Ne acı ki, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Aslan yurduna Çakalların gelmesiyle birlikte, vatan topraklarında boyunlar bükülmüş şekilde garip kalmışlardır. Diğer Türk beldelerinde olduğu gibi Altunköprü Türkmenleri de sonradan devlet yapılmış Irak Devletinin uyguladığı soykırımla karşı karşıya kalmışlardır.
1920 yılında Telafer'deki Türklere uygulanan kaçakaç katliamını 1924, 1946, 1959, 1979, 1980, 1991, 1996, 2003, 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında Irak'ta yaşayan Türklere 20'ye yakın katliam uygulanmıştır. Binlerce Türk bu katliamlarda şehit olmuşlardır. Irak'ta yönetimlerin değişmiş ama katliamlar hiç bir zaman değişmediği gibi halende devam etmektedir.
1991 yılında, Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak ordularının Kuveyt'i işgali ile başlayan 1. Körfez savaşı Irak'ın yenilgisiyle sonuçlanır. Bu yenilgiyle birlikte ülkede oluşan boşluk sonucu bir kargaşadır başlar. Saddam Hüseyin'in Bağdat'ı koruma telaşı ve diğer kentlere karşı duyarsız kalışı sonucu, ülkenin kuzey ve güneyinde bir otorite boşluğunun olşmasına neden olur. Bu boşluktan faydalanan Şiiler güneyde, Kürtler ise kuzeyde baş kaldırırlar. 18 Mart 1991 yılında, Kerkük'e giren Kürtler öncelikle tapu dairesinin ve nüfus idaresinin binalarını yakarak bir çok belgeyi yok ederler.
Irak ordu birlikleri ise Tuzhurmatu, Tavuk ve Tazetuzhurmatu gibi Türk beldelerini bombalayarak Kerkük'e ilerlerken paniğe kapılan Türkmenler yurtlarını terk ederek daha güvenli yerlere taşınırlar. 27 Mart 1991 günü Kerkük'e giren ordu birlikleri ilerlemesine devam ederek Altunköprü kasabasına yönelirler. Burada işgalci ve talancı Peşmerge güçlerini bulamayan ordu güçleri Kerkük, Tavuk ve Tuzhurmatudan kaçarak buraya yerleşen Türklerden yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan 120 Türkmen'i esir alarak götürürler. O günlerin oruç tutulan günler olmasına dahi bakmayanların götürdükleri insanların neden ve nereye götürüldüklerini bilmemesi açının bir başka kaynağını oluşturmaktadır.
Ramazanın bitip bayram gelmesine rağmen, yakınlarından bir haber alamayan Türkmenlerin bayram kutlamalarında birbirine sarılarak ağıtlar yakıp, hoyratlar söylemesine neden olur. Arşı elaya yükselen Türkmen haykırışlarının yankıları en yakın karındaşlarının yaşadığı Türkiye yöneticileri tarafından dahi duyulmaz.
Bayramdan on beş gün sonra Dibis kasabası yakınlarında "Kayabaşı" denen bir yerdeki çukurdan yükselen kokular olduğu haberi alınır. Bunu öğrenen Altunköprülüler büyük bir panik ve endişe içerisinde Kayabaşına geldiğinde maalesef 120 cansız bedeni kurşunlanmış bir vaziyette birbirleri üzerine yığılmış vaziyette bulurlar.
Altunköprülüler feryadı figan içerisinde oradan aldıkları şehitlerini götürerek beldelerinin şehre hakim bir tepesi olan Selahi semtinde dualar eşliğinde defnederler. Altunköprü şehitliğinde o gündür bu gündür 120 Türkmen'in bu toprakların dün vatan olduğu gibi bugünde vatan kalacağı haykırışları yükselmektedir.